Vitaminler insan hayatının devamı için dışardan mutlaka alınması gereken, besin ögeleridir. Bu anlamda D vitamini ( D vit) hem vitamin hem de hormondur. Çünkü uygun koşullarda insan vücudu tarafından da sentezlene-bilmektedir (Deride bulunan Kolesterolün, Ultraviole B ışınlarla aktive olması sonucunda). Onu hormon yapan bir özellik de insan vücudunda mevcut hemen her hücrede reseptörleri olmasıdır. (Reseptör: Anahtar gibi düşünün . Her anahtar bir kilidi açar, bazı anahtarlar birden çok kilidi açarlar. Kapı açılınca odanın içinde ne varsa serbest kalır, görevlerini yaparlar).
D vitamini, yağda eriyen bir vitamindir. D vitamininin vücudumuza girmesi için derimizde mevcut olan bir kolesterol türevinin güneş ışığı altında ön – inaktif D vitaminine dönüştüğünü söylemiştik. Bu ön molekül önce Karaciğerde yarı aktiv D3 vitaminine dönüşür. Oradan kan yoluyla böbreğe gider ve aktif D vit’e (Kalsitriol) dönüşür. Ağız yoluyla besinlerle aldığımız D vitamini de barsaklardan emildikten sonra aynı prosedürden geçer. Süt ve süt ürünleri (Peynir) en çok D vitamini içeren yiyeceklerdir (Tabii, ürününü tükettiğimiz hayvanın vücudunda yeterli D vitamini olması gerekir. Bugünkü hayvan besleme şeklinde yeterli D vitamini olduğu çok şüphelidir)
Hem dışardan alınabilen hem de vücut tarafından üretilebilen D vit’nin teorik olarak eksikliğinin görülmemesi gerekirdi. Fakat D vit. eksikliği bütün dünyada, her iki cinste ve hemen tüm yaş gruplarında çok yaygındır. Daha da kötüsü eksiklik giderek yaygınlaşmakta ve derinleşmektedir.
D vitamini türevlerinin “ Hormon” olarak etkilerini göstermeleri için böbrekte aktif D vit’e (Kalsitriol) dönüşmeleri şarttır. Bu nedenle sağlam bir böbrek şarttır.
D vitaminin insan sağlığı açısından önemi nedir ?
Aspirin gibi D vitamininin de her gün yeni bir özelliği bulunuyor. Hayati önemi olan bu özellikler ne yazık ki halk kitlelerine yeterince anlatılmıyor.
Aşağıda özet olarak D vitamininin şu ana kadar bulunan ve bilim dünyasında herkes tarafından kabul edilen özellikleri sıralanmıştır:
1- Kemik sağlığı için çok önemli olan Kalsiyum emilimini arttırırr ( Barsaklardan). Yaşlanan insanların giderek arttığı bir dünyada Osteoporoz (Yaşlılıkta kemik erimesi) ciddi bir sağlık sorunu haline gelmiştir. Kırılan kemikleri tedavi etmek yerine kırlmamasını sağlamak daha akılıcıdır. Bu nedenle genç yaşlardan itibaren yeterli kalsiyum ve D vit alarak iskelet sisteminin yaşlılığa hazırlanması gerekir. Ayrıca D vitamini eksikliği yaşlılarda daha sık görülür. Çünkü yaşlanan insanlar daha az güneş görür, daha kötü beslenir (Örneğin diş sorunları), aldıkları D vitamini barsaklardan daha az emilir v.b. Yetersiz D vitamini Raşitizm (Çocuklarda ) ve Osteomalazi (çocuk ve erişkinlerde) nedenidir. Sakatlık ve ekonomik açıdan toplumlara ağır faturalar ödetir.
2- Kalsiyum iyonunun, yaşam için vazgeçilmez bir önemi vardır. D vit ve Parathormon (Tiroid bezinin yanında yer alan 5-6 mm büyüklüğünde 4 adet bezin salgıladığı hormon) sayesinde Kalsiyum sürekli olarak kanda belirli, sabit bir düzeyde tutulur. Bunun hayati önemi vardır. Çünkü belli bir aralığın altında ve üstünde sinir iletimi bozulur ve hayat devam edemez. (Kalp durması)
D vit barsaklardan kalsiyum iyonu ve kalsiyumla yakın ilgisi olan Fosforun emilimini organize eder. D vit olmasaydı kalsiyum emilimi çok yetersiz olurdu.
İdrarla vücut dışına atılan fazla kalsiyumun da gerekli hallerde kana geri emilimi için D vit gerekir.
3- Çok yaygın olan hipertansiyon yani arteriel kan basıncı yüksekliği hastalığının düşük D vit düzeyleri ile ilgisi vardır. Normal düzeylerde D vit’nin Hipertansiyonu düzelttiği ve koroner arter hastalık ( Miyokard infarktüsü) riskini azalttığı bilinmektedir. Yaş ortalaması 59 olan 1739 hastada yapılan bir çalışmada D vit normal olan hastalarda 5 yıllık bir sürede Kardiyovasküler risk % 62 oranında azalmıştır.
Periferik arter hastalığı ismini verdiğimiz ve en çok bacak atar damarlarının tıkanmasına neden olan kronik hastalıkta düşük D vitamini düzeyinin kontrol grubuna göre (D vitamini düzeyi normal grup) periferik damar hastalığını % 80 arttırdığı gösterilmiştir. Tabii buradan D vitaminini yüksek seviyeye çıkardıktan sonra dilediğiniz kadar sigara içebilirsiniz anlamı çıkmıyor. Sonuç olarak sigara vücutta “Oksidatif stres” i en çok arttıran bir toksin. Birçok antioksidan madde (C vitamini, selenyum, D vit, kara üzüm, balık yağı, zerdeçal…) bunu dengelemeye çalışıyor ama başaramıyor. Yine de söz konusu antioksidanları almayanların başları daha erken ve ağır belaya giriyor.
Dünyanın en saygın merkezlerinden biri olan Farmingham enstitüsü (A.B.D, Boston) yaptığı meşhur araştırmada D vit düşük olan deneklerde kalp problemlerinin düşük D vit düzeylerinde % 62 arttığını tespit etmiş.
4- Bir kısmı otoimmün kökenli olan (Kendi vücuduna karşı antikor yapma hastalığı) Romatolojik hastalıkların kökeninde D vitamini eksikliği yatmaktadır. Tabii Otoimmün hastalıkların gelişimini tek bir faktöre bağlamak hatalı olur. Gerek hipertansiyon gerekse Romatolojik hastalıkların genetik, çevre koşularrı , yaşam tarzı, karşılaşılan toksinler (Sigara gibi) D vitamini dışında başka besinsel ögeler, yaş, cins gibi birçok faktörlere bağlı olarak geliştiğini unutmamak gerekir. Bir kaç kötü faktör yan yana geldiğinde söz konusu hastalık ya da hastalıklar ortaya çıkar, daha şiddetli seyredebilir ya da ileri yaş yerine genç yaşta ortaya çıkabilirler. Bu hemen hemen tüm sağlık sorunları için geçerlidir.
Bugün D vit eksikliği ile ilişkilendirilen Otoimmün hastalıklar şunlardır: Multipl sklerozis, Romatoid artrit, Sistemik lupus eritematozus, Sjögren sendromu, sistemik sklerozis, dermatomiyozit, primer bilier siroz, primer sklerozan kolanjit, Ülseratif kolit, Crohn hastalığı ( Son ikisine ortak olarak inflamatuar barsak hastalığı denmektedir) , psöriazis, vitiligo, Bülloz pemfigoid ( Ağır bir deri hastalığı ) alopecia areata ( Belli bir bölgede saç dökülmesi), İdiopatik dilate kardiyomyopati ( Tedavisi mümkün olmayan kalp yetmezliği) , Tip I Diabet ( Çocuk yaşlarda başlayan kesin olarak insülin almayı gerektiren tip ) , Graves hastalığı ( Değişik bir Hipertiroidi şekli) , Hashimoto tiroiditi ( Tiroid bezine karşı antikorlar gelişir ve tiroid bezi yetmezliğe girer ), Myastenia Gravis ( Kas, sinir yetmezliği ), Ig A nefropatisi, membranöz nefropati ( Son ikisi sonunda böbrek yetmezliğine neden olur), pernisiyöz anemi ( Eritrositlerin volümlerinin arttığı bir kansızlık türü ). Okuyucunun dikkat etmesi gereken önemli bir nokta yukarda sayılan tüm bu hastalıklar Kan hücreleri arasında yer alan LENFOSİTLERLE ilişkilidir. T tipi lenfositlerin alt grubunu oluşturan CD8 + tipi lenfositlerin kanda azalması bu hastalıkları başlatır ( AİDS ise CD4+ tipi lenfositlerin hasarı ile gelişiyor) . CD8+ T lenfositleri azalınca Otoimmün hastalıklar başlıyor. Bu tip lenfositlerin azalmasında D vitamini eksikliği önemli bir rol oynuyor. Unutmayalım ki insan organizması kadar karışık ve kendini tamir edebilen bir makinada bir hastalığın tek nedeni yoktur. Örneğin özellikle gelişmekte olan toplunlarda çok yaygın olan EBV ( Epstein – Barr virüsü ile oluşan infeksiosuz mononukleozis ) de CD8+ T lenfositlerini azaltmakatadır. Fakat sonuç olarak yukarda sayılan tüm bu hastalıklarda CD8 + tipi T lenfositleri düşük olarak bulunmaktadır. Onların sayıca düşmesinde D vitaminin de bir rolü olduğu bilinmektedir.
Okuyucunun bilmesi gereken bir konu da, bir hastalığın oluşması için , insana saldıran iç ve dış kuvvetlerin toplamı , savunma mekanizmalarını aşabilmesi gerekliliğidir. Bu denge hastalığın oluşması kadar, kaç yaşında oluşacağı ( Belki hasta o yaşa gelmeden başka bir nedenle ölecektir) , ne şiddette seyredeceği, tedaviye ne kadar yanıt vereceği, erken ve doğru tanı konup konmadığı ile de yakından ilgilidir. Hepsinden önemlisi genetik alt yapı ve eşlik eden başka hastalıklar, sigara ve kronik stres gibi zararlı etkenlerin de olayın içinde olup olmadığı gidişatı tayin edecektir.
5- Bağışıklık sisteminin temelinde, vücudumuza burun, barsak, vajen, meme başı, yaralanmalar gibi birçok doğal ve hastalık sonucu oluşan kapılardan giren düşman mikroorganizmaları etkisiz hale getirmek vardır. İşte bu mekanizmalardan birisi olan Fagositoz (Mikrobun büyük bazı özel hücreler tarafından yutulup yok edilmesi) D vit tarafından etkin hale getirilir.
Bağışıklık sisteminin temel yapılarından olan monosit ve lenfosit adlı kemik iliği hücrelerinin kaliteli ve yeterli fonksiyon görebilmeleri için aktif D vit gerekir.
Kathelcidin isminde bir biyomolekül D vit tarafından daha fazla üretilmektedir. Bu biyomolekül, bakteri, virus ve mantarların fagosite edilmesini kolaylaştırmaktadır.
6- Kanserler: Kanada Kanser Derneği bilimsel verilerin ışığı altında sonbahar ve kış aylarında her gün 1000 ünite D vit almayı tavsiye etmektedir. Çünkü Kolon, Meme, Prostat, Over (Yumurtalık) , Pankreas kanserleri başta olmak üzere birçok kanser gelişiminin düşük D vitamini düzeyleri ile ilgisi bulunmuştur. Hatta meme kanseri tedavisi görmüş hastalarda düşük D vitamini düzeylerinin devamı halinde nüks ihtimali artar. Tabii kanser gelişiminde tek faktör D vitamini olamaz. Genetik faktörlerin önemli olduğunu biliyoruz. Genetik bilmi hızla ilerliyor ve kanserden sorumlu genleri tespit ediyor. Nerdeyse hergün belli kanser türü gelişimini başlatma açısından sorumlu bir geninin keşfedildiği bir yüzyıldayız.
D vitaminini kanser dünyasına yerleştirmek için kısa bir “Biyoloji” yolculuğu gerekiyor :
İnsan vucudunda nerdeyse her saniye hücre çoğalması sırasında kusurlu ve hatalı bölünen hücreler ortaya çıkıyor. (Hayatın devamı için hücrelerin kontrollü olarak çoğalması ve yenilenmesi şarttır). Bu hücreler uygun genetik ortamda ve sigara gibi zararlı etkenler altında kontrolsüz bir şekilde büyümeye devam ediyorlar. Hatta kendi kan damarlarını kendileri yaratıyorlar. Buna kanser deniyor. İşte Apoptozis denilen bir mekanizma, hasarlı hücre ve hücre kırıntılarını yok edebiliyor. Vücudun kanserden korunma mekanizmalarından en önemlisi olan apoptozisi arttıran ve azaltan birçok madde vardır. D vitamini Apoptozisi arttıran güçlendiren faktölerden biridir. Kanser yapıcı genler de apoptozu durdururlar. Tabii kanserden korunma için vucudun başka savunma sistemleri de vardır. Ama Apoptoz çok önemlidir D vitamini Apoptozu arttıran bir özelliğe sahiptir.
Bu anlatılanlardan anlıyoruz ki D vit kanserli hücreleri de yok edebiliyor.
7- Çağımızın en ciddi problemlerinden biri olan Şeker hastalığı ( Diabet - DM ) ile düşük D vit düzeyleri arasında ilişki bilinmektedir. Gene DM ’ un gelişiminin de çok faktörlü bir hadise olduğunu unutmayalım. Örneğin şişmanlık arttıkça DM artıyor. Enteresan olan Obez insanlarda D vitamini düzeyleri, Diyabetik olmayan bireylere göre çok daha düşük düzeylerde seyrediyor.
Gidişat o ki, obezite artıyor, D vit düzeyleri azalıyor. Kanser ve DM artıyor. Kötü bir kısır döngü değilmi?
Tip I diyabet dediğimiz ve çocuk – gençlik yaşalarında ortaya çıkan aslında otoimmün bir hastalık olan olan DM çeşidi ile D vitamini arasındaki ilişki uzun süredir iyi bilinmektedir. Türkiyeden yapılan bir yayında Tunç ve arkadaşları Tip I diyabeti olan çocuk ve gençlerde D vitamini yetmezliği olanlarda günlük İnsülin dozunun belirgin olarak daha yüksek olması gerektiğini bulmuşlardır.
8- D vitamini ve kas gücü, yapısı arasında ilişki bulunmuştur. Düşük D vit kas gücünü azaltmaktadır. Hatta yaşlılarda kemik kırıklarının fazla olmasının bir nedeninin ( Osteoporoz dışında ) kas zaafiyeti nedeniyle artan düşmeler olduğu söylenmektedir. Kas gücü yeterli olmayan insanların dengelerini sağlamakta güçlük çekecekleri açıktır.
9- İnfeksiyonlar: D vit ve Fagositoz arasındaki pozitif ilişki birçok infeksiyona ( Gripal inf. İnfluenza, Tuberküloz v.b) karşı vücudu korumaktadır. Etyopya da 1997 de yapılan bir araştırmada D vit eksikliği nedeniyle Raşitizm gelişen çocuklarla, Raşitizmi olmayan çocuklar karşılaştırılmış. Raşitik çocuklarda pnömoni ( Akciğer enfeksiyonu) görülme sıklığı 13 kez fazla bulunmuş.
D vitamini düzeyi çok düşük iken ek D vitamini ile normale dönen hastalarımdan bazıları, eskiden çok fazla üst solunum yolu enfeksiyonu geçirdiklerini ama artık geçirmediklerini söylemektedirler. Ama tabii bunun bilimsel bir veri olmadığını sadece bir gözlem olduğunu söylemek gerekir.
10- Multipl skleroz (MS): Çağımızın korkunç hastalıklarından biri olan MS ile D vitamini arasında ilişki bulunmuştur. 2006 yılında ciddi bir bilimsel makalede yayınlanmıştır. Tabii burada ince nokta şudur: D vit düzeyi düşük olan hastalar birçok kanser türüne, MS’ e, Romatoid artrit’e v.b gibi birçok hastalığa daha kolay yakalanıyorlar. Bu tamam ama hastalık başladıktan sonra D vitamini düzeyini arttırmaya yönelik tedaviler ilgili hastalığın gidişini ne kadar etkiliyor? Bunu tam olarak bilmiyoruz. Ya da nasıl bir D vitamini şekli (Örneğin Kalsitriol?) ne kadar dozda kullanılmalıdır? Bunu da şu anda bilmiyoruz. İyisi mi biz hastalıklar başlamadan D vit düzeyimizi yükseltelim.
2011 yılında Almanyada yapılmaya başlanan bir çalışma MS hastalarında D vit düzeylerinin çok düşük olduğunu tesbit ettikten sonra hastalarını iki gruba ayırmış. Birinci gruba gün aşırı 20.400 ünite gibi yüksek bir doz D vitamini veriliyor. İkinci gruba gün aşırı 400 ünite gibi “ Normal ” bir D vitamini ek desteği veriliyor. Çalışma halen devam ediyor. Amaç inflamatuar bir otoimmün sisnir hastalığı olan MS’in Yüksek D vit ile tedavi edilip edilmeyeceğini görmek. Bu çalışmanın ilginç yanı, yazarların bilimsel veriler çerçevesinde en azından bu kadar yüksek D vitamini kullanmayı uygun bulmaları. Ayrıca bu çalışmanın birçok etik kurul tarafından da yapılmasına izin verilmiş olması da önemlidir.
11- Diş eti hastalıkları
12- Parkinson hastalığı (Şüpheli)
13- Genel olarak ölüm riski: Bu konuda yapılan çalışmaların güvenilirliği şüpheli olmakla beraber D vitamini düşük bireylerin yaşam sürelerinin daha kısa olduğu tespit edilmiş. Tabii burada sigara kullanımı, alkol tüketimi, Diyabet, fizik egzersiz yapmamak gibi negatif faktörler devre dışı bırakılmalıdır. Böyle bir çalışma Albert Einstein Tıp Fakültesinde 20 yaşından yaşlı 13.331 Amerikalı üzerinde yapılmış. Deneklerden 1988 – 1994 arasında D vitamini düzeyleri toplanmış. 2000 yılına kadar izlenmişler. Düşük D vit düzeyi olanlarda ölüm riski % 26 daha yüksek bulunmuş. Çarpıcı bir sonuç olduğunu kabul etmek gerekiyor.
14- Yüksek D vit düzeylerinin yaşlanmayı geciktirdiğini ve bu nedenle yaşlanmaya bağlı hastalıkların daha az görüldüğünü düşünen ve çalışmalarında gösteren bilim adamları vardır.
D vitamini eksikliğinin yaygınlık derecesi nedir?
Amerika Birleşik Devletlerinde eksikliği en yaygın besin ögesi D vit olarak tesbit edilmiştir.
Türkiyede de bu oran % 90’nın üzerindedir. Yani halkımızın hemen tamamında az ya da çok ağır D vit yetmezliği vardır. Bunu kendi tespitlerimden ( 3000’nin üzerinde ölçüm yaptım) ve Türkiye’de yayınlanan makalelerde görüyoruz. Ankara Dişkapı hst. Çocuk kliniğinden , Tunç ve arkadaşlarının yayınında TİP I DM’lu çocuk – gençlerde D vit yetmezliği % 70 cıvarında bulunmuş. Ancak , normal D vit düzeyini 35 – 55 ng / ml olarak alırsak onların yetersizlik rakamları da muhtemelen daha yüksek çıkacaktı. Dünyanın geri kalanının da durumu da hiç parlak değil. Örneğin hayvanlarının beslenmesine özen gösteren ve çok süt ürünü tüketen İrlanda da bu oran % 50 civarında. Bizim ülkemizde hayvanlar Mera görmedikleri için yonca da yemiyorlar. Dolayısı ile süt ve ürünlerinde D vit ve Omega -3 yağ asiti bulunmuyor. Aflatoksin meselesini bir tarafa bırakısak, Prof. Dr. Kenan Demirkolun dediği gibi “ Şu an marketlerden aldığımız süte, süt bile diyemeyiz” . Dediğim gibi İrlandayı bir tarafa bırakırsak dünyanın geri kalan kısmı da hiç iyi değil. A.B. D’de Atlanta da yoğun bakımda yatan hastalarda yapılan bir çalışmada, hastaların sadece % 1.2’sinde kanlarında D vitamini düzeyi yeterli bulunmuş ( A.B.D satılan sütlere ek olarak D vit katılmasına rağmen ! )
Paradoksal olarak daha fazla güneş ışığı olan güney ülkeleri, kuzey ülkeleri ile karşılaştırılınca durum D vit açısından daha da vahim. Bunun mantıklı açıklaması, süt ve süt ürünleri tüketiminin Kuzey ülkelerinde çok daha fazla olması ve Kuzey ülkelerinin genel olarak ekonomik durumlarının daha iyi olması sonucunda daha iyi beslenmeleridir. Yani güneş işığı tek çözüm değil. Zaten fakir insanların ne kadar güneş ışığı görebildikleri de ayrı bir tartışma konusu.
D vitamini doğal yollardan nasıl alınabilir ?
Pratikte yeterli miktarda alınamadığını bütün dünya biliyor. Ama özellikle peynir yemek, sürekli aynı peyniri yememek, günde 15 -20 dk öğlen güneşi almak (Ultra viole B ışınları öğlen güneşinde var).
Kısa süreli güneş ışını alırken koruyucu krem sürmemek. Yüz ve eller ile sırt’tan alınan UV B ışınları yeterlidir. Bunun haftada iki kez olması yeterlidir. Daha uzun süre güneşte kalmak deride D vitamini dönüşümünü arttırmaz, bilakis azaltır. Koyu derili insanlarda da bu dönüşüm azdır. Melanin pigmenti arttıkça UV- B ışınlarına maruz kalma süresi artmalıdır. Bu nedenle New York’ta yaşayan bir zencinin kanında aktif D vit düzeyinin çok düşük olması hiç şaşırtıcı değildir.
Güneş kremleri bu dönüşümü tamamen yok eder. Zaten saatlerce güneş altında kalanların koruyucu krem sürmeleri deri kanseri gelişiminin önlenmesi açısından bir gerekliliktir.
D vitamini eksikliğinin belirtileri nelerdir ?
Kısa süre içinde belirti vermeyebilir. Ancak çok düşük değerlerde, hastaların sürekli halsizlik ve yorgunluktan şikayet ettiklerini, sabah yataktan çıkmakta zorlandıklarını biliyoruz. Yaşlı hastalar yaygın kemik ağrılarından şikayet edebiliyorlar. Tabii bu belirtiler spesifik değil. Örneğin kemik ve eklem ağrıları romatolojik hastalıklarda veya multipl myelomda da (Bir tür kemik iliği kaynaklı tümör) olabilir. Sabah yataktan çıkamamak, hipotiroidi (Tiroid bezinin az çalışması) veya depresyonda da görülebilir.
Bu nedenle hekimin hastasını değerlendirirken çok yönlü düşünmesi ve D vitaminini biyokimyasal olarak tayin etmesi gerekir. Düşük değerlerde tedavinin nasıl sonuç verdiğine bakılır. Genellikle 1-2 ay içinde semptomlar D vitamini eksikliğine bağlı ise düzelir. Ancak burada en önemli nokta , Türkiyede % 90-95 yaygınlığı olan bir hastalıkta her belirtiyi buna bağlamamak gerekir. B12 vitamini eksikliği, demir yetmezliğine bağlı kansızlık da benzer şikayetlere neden olabileceği gibi, çok daha ciddi hastalıklar da benzer semptomlar verebilir.
Çok ağır D vitamini yetmezliği hekimler tarafından tanınabilir. Hipokalsemi (Kalsiyumun düşmesi) ve Parathormonun yükselmesi (Sekonder hiperparatiroidizm) ağır D vitamini yüksekliği belirtileridir ve kan tetkikleri ile tanınabilir. Bazen Alkalenfosfataz da yükselebilir.
D vitaminin normal değerleri nedir?
Tam bir fikir birliği olmamakla beraber, yarı aktif D3 vit’nin kan düzeyi 35 – 55 ng /ml olması gerekir. 25 nanaogram altı ciddi D vitamini yetmezliğidir. 15 ng/ ml altındaki değerler çok şiddetli D vitamini eksikliği olarak kabul edilir. D vit 80 ng/ml üzerine çıktığı zaman ilaç olarak “Ek” alımı bir süre durdurulmalıdır. Ancak benim tespitlerimde fazla ek D vitamini alan hastalarımda bazen 125 ng/ ml gibi değerler ölçtüğüm oluyor. Herhangi bir hastalık tablosu gelişmiyor. Ancak bunu önlemek için ek D vitamini (Devit–3 ampülun kırılarak içilmesi veya intramuskuler yoldan vücuda iğneyle zerk edilmesi) Türkiye’de Temmuz ve Ağustos aylarında uygulanmamalıdır. Tabii bazen özel gereksinmeler olabiliyor. Bunu anlamak için kanda D vit düzeyi ölçülmelidir. Ölçüm için tercih ettiğimiz yöntem pahalı olmakla beraber yüksek performanslı likid kromotografi yöntemidir (HPLC). Ne yazık ki ek D vit alanlar yılda veya en geç 2 yılda 1 kanda D vitamini düzeylerini ölçtürmelidirler.
D vitaminini daha da düşüren haller nelerdir?
Sigara içmek, kronik hastalıklar (Böbrek, karaciğer, kalp v.b), şişmanlık, kış mevsimi, hava kirliliği, sisli- puslu hava, başta peynir olmak üzere süt ürünleri tüketmemek, ileri yaş, adölesan çağ ( 13 – 17 yaş), kara derili olmak (Deride melanin pigmenti fazlalığı), vegan olmak.
İleri yaş üzerinde biraz durmak gerekiyor: Kronik hastalıklar, Alzheimer hastalığı gibi durumlar hem yaşlıları yatağa bağlıyor, beslenmelerini dolayısı ile D vitamini alımlarını engelliyor. Bir de buna diş sorunları nedeniyle beslenememek, ekonomik sorunlar ve güneş ışığı azlığını eklersek durumun vahim olduğunu söyleyebiliriz. Önemli bir etken de yeterli D vitamini alınsa bile yaşlı insanların barsaklarından D vitamini emiliminin yeterli olmasıdır.
Ne kadar Batı ülkesi olduğumuz tartışmalı olmakla beraber, bizim de Almanya, İsveç’ de olduğu gibi yaşlı insan nüfusumuz hızla artıyor. Bu insanlara karşı toplumsal borcumuzu yerine getirmek zorundayız. En azından kaliteli bir yaşam sağlamak ilk görevimiz. Bu görevimize düzgün beslenmeyle yüksek D vit düzeylerini sağlamakla başlayabiliriz. Tabii yaşlı bakım evinde kim, nasıl kontrol edecek, bu büyük bir soru işareti olarak kalacaktır. Kağıt üzerinde Avrupa’da bulunan birçok sistemi ithal ettik. Nasıl işlediğini bir de bana sorun (Huzur evlerini kast ediyorum)
Bazı ilaçlar D vitaminine zarar verebilir: İzoniazid (TBC ilacı), Barbituratlar, D-fenilhidantoin (Epilepsi ilaçları), Rifampin (TBC ilacı), Ketokanazol (Mantar ilacı). Bu ilaçları mecburi olarak kullanması gerekenler, daha fazla D vit almalıdırlar.
Tabii en önemlisi bu kadar yaygın bir hastalıkta dışardan ek D vitamini tableti ya da damlası almamak. Birçok batı ülkesinde besinlere ek katkı maddesi olarak aynı tuza İyod katar gibi D vit de katılmaktadır. Ama faydası şüphelidir. Çünkü bu yolla yeterli D vit almak için de yeterli beslenmek gerekiyor.
Burada şişmanlığın D vitamini düzeyini düşüren önemli bir faktör olduğunu bir kez daha vurgulamak gerekir. Çünkü 21. yüzyıl bilim adamlarının tahminin aksine kişiye göre ilaç uygulaması çağı olmaktan çok, şişmanlık ve Diyabet çağı olma yolunda hızla ilerliyor.
D vitamini düşüklüğü açısından en riskli insanlar kimlerdir ?
Toplumumuzun % 90 -95’i D vitamini eksikliği çekiyor. Bunu unutmayalım. Ama bazı insanlar daha ağır D vit yetmezliği ile karşı karşıyalar :
Ek D vitamini almayan hemen hemen bütün insanlar(Özellikle Kış aylarında)
Fazla D vitamini alınırsa ne olur ?
D vitamini yağda eriyen bir vitamin olduğu için vücutta birikir. Yarılanma ömrü 20 -30 gündür. Yani kurşun, civa, kadmium gibi ömür boyu kalmaz. Ama 1 ay gene de birçok ilaçla kıyaslanınca uzun bir süre sayılır. Teorik olarak D vitamini intoksiksikasyonu olabilir. Ama nadirdir. Ek D vitamini alarak intoksikasyon görülmesi çok zordur. Çünkü vücutta bir sigorta sistemi olarak depolanan Dvit inaktiftir. Eğer Böbrek ve Karaciğer rezervi sınırlı, ek olarak ayrıca hergün kalsiyum alan bir hastaya her ay 300.000 ünite D3 vitamini (Devit -3 ampul) verilirse 3-4 ayda toksik düzeylere ulaşılabilir. Birçok insan 2 ayda bir, 1 ampul Devit–3 içtiğinde yeterli D vit düzeyini korur. Bu dozda alınan D vitaminine Kalsiyum eklenmesi (Özellikle Menopoz çağındaki kadınlarda) mahsurlu değildir. Daha önce söylediğim gibi ezbere D vitamini almak yerine D vit düzeyini kanda ölçmek gerekir. Verilen bilgiler erişkinler için geçerlidir.
En büyük tehlike, doktoruna bilgi vermeden başka D vitamini içeren vitamin tabletleri alan hastalardan gelmektedir. Ağızdan Tablet olarak alınan Kalsiyum + D vitamini tabletlerinin barsaktan emilimlerinin çok iyi olmadığını biliyoruz. Ama D vit damla veya ampul içilmesi ile beraber D vitamini tableti almak tehlikeli derecede yüksek değerlere ulaşmaya neden olabilir.
Fazla güneş ışınından D vitamini zehirlenmesi olamaz. Sadece Deri kanseri olursunuz. Ama fazla güneş ışını ve Devit -3 ampulu düzenli kullanıyorsanız tehlikeli düzeylere ulaşabilirsiniz
Bugünkü bilgilere göre günde 10.000 ünite (250 mikrogram) D vit almak emniyetlidir. 1 amp Devit–3 de 300.000 ünite D vit vardır. O nedenle birçok hastaya 2 ayda bir, 1 ampul Devit-3 içmek yeterli gelmektedir. Ölçümlere göre daha sık veya 3 ayda bir, 1 ampul içmesi gereken hastalar da olabilmektedir. Yeni doğan bebeklerin ve çocukların günde 1000 ünite (25mikrogram) D vitamini almaları gerekir.
Kan ölçüm sonucu üst sınır olan 80 ng / ml düzeyini 15 kez geçen insanlarda toksisite gelişmektedir. En korkulan yan etkiler Hiper kalsemi (Kalsiyumun 10.5 mg/dl üstüne çıkması), uykuya eğilim, çok fazla idrara çıkarak su kaybetmek, başka nörolojik belirtilerdir. Hipertansiyon, bulantı, kusma, kaşıntı ve en ağır şekli ile böbrek yetmezliği gelişebilir.
Yüksek değerlerde ilk yapılması gereken, alınan sıvı miktarını arttırmak, güneşe çıkmamak, ek kalsiyum almamaktır. Parenteral kortizon ve Zoledronik asit (Zometa), fazla D vitamini, fazla Kalsiyum düzeyini hızla düşürür.
Sonuç:
D vitamini sağlıklı bir yaşamın ayrılmaz parçasıdır. 21. yüzyılda bazı hastalıklar artarken aynı zamanda da D vitamini düzeylerinin düşüyor olması bilim adamlarının dikkatini çekmiştir ve birçok araştırma yapılmış ve yapılmaya devam edilmektedir. Veriler birçok hastalığın D vit eksikliği ile bağlantılı olduğunu ortaya çıkartmıştır.
Her sağlık sorununu D vit ile açıklamak tabii ki mümkün değildir. Ama Dünya genelinde yaşlı insan sayısı arttıkça, gelir dağılımı bozukluğu nedeniyle beslenme bozukluğu geniş kitlelerde artmaya devam ettikçe sorun da büyüyecektir. Sonuç olarak 100 yıl önce fark etmediğimiz sağlık sorunları ( D vitamini düzeylerinin daha yeterli olduğu, dünya nufusunun daha çok köylerde yaşadığı ve relatif olarak daha iyi beslendiği dönemler) bugün fark ediliyor. Önlem almaya çalışıyoruz.
Dengeli ve yeterli beslendiğimizi düşünsek bile dışardan ek D vitamini ve duruma göre kalsiyum almak gerekiyor. Ek D vitamini alımı çocuk yaşlardan itibaren başlamalı ve ömür boyu sürdürülmelidir. Ekonomik nedenlerden dolayı tartışmalı olmakla beraber D vitamininin kandaki değerinin ölçülmesi uygun olur. Ölçme yöntemi HPLC yöntemi ile yapılmalıdır. Ne yazıkki bu yöntem pahalıdır ve Ülkemizde pek az laboratuarda mevcuttur.
Derimizin güneş ışını alması da çok önemli. Bu asla Güneş altında bütün gün kavrulmak anlamına gelmiyor. İnsan esmerleştikçe derinin , D vit ön madde sentezleme yeteneği de azalıyor.
Sağlık politikası olarak, hükümete düşen önemli görevler var. Unutmayalım ki sağlıksız anneden sağlıklı bebek doğmaz. Mümkün olan her besin D vitamini açısından zenginleştirilmelidir. Bunun ön çalışmalarını yapmak ve etkinliğini ölçmek sağlık Bakanlığının görevidir. Sütleri ve süt ürünlerini tüketilebilir hale getirmek hükümetin görevidir. Unutmayalım şimdinin sağlıksız bebeği 20 yıl sonra hepimize çok pahalıya mal oluyor.
Sağlık bakanlığına düşen bir görev de zor olmakla beraber D vit ölçümlerini yaygınlaştırmak, denetlemek, sübvansiyon sağlayarak ucuzlatmaya çalışmaktır. Tam kan gibi, Tiroid fonksiyon testleri gibi, D vitamini ölçümü de standart tetkikler grubuna sokulmalıdır
Dikkat:
Hiperkalsemisi olanlar, Karaciğer, Böbrek, kemik iliği rahatsızlıkları olanlar, sarkoidoz hastalığı olanlar Yüksek doz D vitamini almamalıdırlar. Bunun için hekime danışmak gerekir. Gene gebelik ve emzirme dönemi sırasında D vitamini ihtiyacının arttığını söylemiştik. Ama çok yüksek doz D vitamini toleransının azaldığını hatırlatmamız gerekir. Hipervitaminoz bebekte dudak damak yarığına neden olabilir. Gene sürekli Böbrek taşı düşürenler ek kalsiyum + yüksek doz D vitamini almaktan kaçınmalıdırlar. Böyle bir gereksinim varsa hekim kontrolu gerekir.
Son sayılan durumlar nadir durumlardır. Geniş halk kitleleri için konuşursak hemen herkes ek D vitamini almalıdır. Özellikle kışın doz artmalıdır. Yazın güneş ışınlarından makul bir şekilde yararlanmak önemlidir.
Prof. Dr. Semih Aydıntuğ